Yazı, çeviri gibi işlerle uğraşan herkese sorduğunuzda bir başlangıç hikayesi anlatır doğal olarak. Benim başlangıç hikayem biraz kargacık burgacık harflerle yazılmış, bazıları mavi kaplı, bazıları kaplanmamış Lise Defterleri ile başlıyor. Oldukça küçük yaşta okumaya başlamıştım, 11 yaşında girdiğim Kadıköy Maarif Koleji’nde İngilizce öğrenmeye başladıktan sonra okuyabileceğim kitap skalası oldukça genişlemişti.
Yazmaya ne zaman başladığımı hatırlamıyorum, ama bahsettiğim defterlerin ilkine bozuk el yazımla yazdığım ilk öykü (Mimarlar adını taşıyan bir polisiye öykü) Mart 1975 tarihini taşıyor. Mayıs 1975’te okulun dergisi Echo için Evrenin Sırrı adlı bir bilim kurgu öyküsü yazmışım. O yıllarda bilim kurguya merak salmış ve türün iyi örneklerini orijinallerinden okumaya başlamıştım. Bunu etkisi ilk yazdığım öykülerde kendisini gösteriyordu ve gitgide macera ve polisiyeden bilim kurguya kayan bir yelpazeye yayılıyordu.
Neredeyse elli yıl sonra bu defterleri incelediğimde ilginç şeyler görüyorum tabii ki. Zefir diye bir dizi öykü yazmışım mesela. 2026 yılında geçiyor (3 yıl kalmış!). Gizlice Dünya’ya gelen bazı uzaylılar dünya savaşı çıkarıyorlar, şehirler nükleer savaşla yok olurken yüzyıllarca yıldır okyanusun altında keşfedilmeden kalan Atlantis kıtasından gelenler savaşı durduruyor ama daha sonra onlar da keşfediliyor ve insanlarla savaşa girip yok oluyorlar. Bir Dünya Birliği kuruluyor, Antarktika’da bir üste kurulan organizasyon dünyanın çeşitli bölgelerine gitmek üzere yapılan yeraltı yolları aracılığıyla etkili bir kontrol sağlayıp dünya dışı yaratıkları keşfetmek ve tam olarak bilmedikleri planları engellemekle uğraşmaya başlar. Komutan Zefir ve yardımcıları maceradan maceraya koşarlar.
Bu öyküleri şimdi okuduğumda Görevimiz Tehlike, Uzay Yolu, Tatlı Sert gibi dizilerin izlerini açıkça görebiliyorum. O yıllarda siyah beyaz televizyonlarda izleyip sevdiğim bu dizilerin genel havası sızmış sanki öykülere. Mart 1977’ye kadar 12 bölüm yazmışım.
Zefir bilim kurgu ile macera karışımı bir diziydi. Ağustos 1975’te başladığım yeni öykü dizisi Galaksoid eli daha da büyütüyor. Bu sefer 1. Galaksi Federasyonu Yabancı Dünyalarda Hayatı Araştırma Komisyonu başkanı Galaksoid’in maceralarını izliyoruz, ışık hızında giden gemiler, teleportasyon gibi teknolojiler bu dizinin Uzay Yolu’ndan etkilendiğini açıkça gösteriyor. Bu dizide 8 öykü var ve Mart 1977’ye kadar sürmüş.
Ağustos-Eylül 1975’te 3 bölümünü yazdığım Grup Dört de polisiye bir öykü dizisi. Bölümlerinden birinin adı da çok şiirsel: Cumartesi Gecelerinin Acı Soğuğu ve Emma Calvé. Sanırım o sıralarda okuduğum James Tiptree Jr. öykülerinin aynı derecede uzun adlarından (örneğin I'll Be Waiting for You When the Swimming Pool Is Empty) esinlenmişim.
1977 yılı geldiğinde artık dizi öykülerden uzaklaşıp bağımsız öyküler yazdığımı görüyorum. İngilizce öğretmenim (bir kaç yıl önce kaybettiğimiz) Dicle Öldürülenoğlu derslerde İngilizce kelimeleri iyi öğrenmemiz için bir kaç zor kelime verir ve bu kelimelerle cümle kurmamızı isterdi. Ben bunu bir oyun haline dönüştürüp bütün kelimelerle bir öykü yazıyordum. Böyle yazılmış 10 civarında öyküm var.
Yine o yıllarda tanıştığım X-Bilinmeyen dergisi, Selma Mine yönetiminde Türkçe Bilim Kurgu öykülerine ağırlık veriyordu. Bir iki öykü yayınladıktan sonra her yıl düzenlenen yarışmaya katılmış ve öyküm ikinciliği paylaşmıştı. Bir sonraki yıl yine yarışmaya katılmış ve bu sefer birinciliği kazanmıştım. 1978-79 yıllarında bu dergide bir kaç öyküm daha yayınlandı. Daha sonra dergi Bilinmeyen Evren adını alacak ve daha çok bir popüler bilim dergisi formatına girecekti.
1978 sonbaharında Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitimime başladım. Öykü üretimi ilk sınıftayken de sürdü. 1979’dan itibaren bilim kurgu öykülerini bırakıp ana akım (mainstream) öykülere geçmişim. O yıllarda sıkı bir Selim İleri okuyucusu olduğum için bazı öykülerde onun tarzını seziyorum doğrusu.
Defterlerde tamamlanmış son öykü Ağustos 1981’de yazılmış. İncelediğim zaman bazılarının yeniden düzenlenerek kullanılabileceğini görüyorum. Bilim kurgu ve korku-fantastik öyküleri düzenleyerek Tuhaf Öyküler adlı bir kitapta toplamayı düşünüyorum. Diğer öykülerden bazıları da yapı ve içerik açısından şu anda çalıştığım kitaplara girebilecek durumda.
1990’larda çeviriye başlayacaktım. Bu da bir başka yazının konusu.